top of page

Pre-Travel Syndrome

Gün gelir de adım tıp kitaplarına geçer mi bilmem ama, naçizane yeni bir sendrom keşfetmiş olabileceğime inanmaktayım. Pek çok narsist bilim insanının aksine bu dahiyane buluşuma kendi ismimi takmayacağım. Belki yıllar içerisinde toplum tespitlerimden ötürü beni takdir eder de kendi iradesiyle adımı yaşatmayı uygun görebilir. Ona karışamam. Ancak ben şu anda bu keşfimi en yalın haliyle -ve havalı görünmesi için de İngilizce karşılığıyla- isimlendireceğim; Pre-Travel Syndrome. Yani "Seyahat Öncesi Sendromu".

person-wearing-red-hoodie-sitting-in-fro

Şaka yollu girizgahımdan sonra zaman kaybetmeden derdimi anlatmaya başlayayım en iyisi. Pre-Travel Syndrome -yazının devamında PTS şeklinde ifade edeceğim- elbette benim keşfetmiş olduğum ya da tıp literatürüne kazandırma onuruna eriştiğim bir olgu değil. Daha ziyade, ilk olarak kendim deneyimlediğim ve ardından da çoğu gezginin içten içe yaşadığını tespit ettiğim bir iç sıkıntısı bu meret. PTS için kabaca tanımım şöyle; "Seyyahların, seyahatten yaklaşık 48 saat öncesinden itibaren hissetmeye başladığı tereddütler silsilesi, keyif kaçıntısı."

Eminim aranızda demek istediğimi anlamış olanlar vardır. Seyahat rotası belirlerken, ucuz uçak bileti kovalarken, hedef destinasyon ile ilgili derin araştırmalar yapılırken hiç sorun yoktur. Ardından hazırlıklar tamamlanır. Keyifler gıcırdır. Ancak ta ki seyahatten önceki 48 ile 72 saatlik zaman dilimine gelinceye kadar. İşte o zaman deli dolu tasarılar ve heyecanlı bekleyişler rafa kalkar. İnsanın üstüne bir buhran çöker. Bu kimi zaman öyle güçlü şekilde etkiler ki insanı, istisnai durumlarda seyahatin iptali bile söz konusu olabilmektedir. 

Peki ama nedir bu bunalımların sebebi? Kesin olarak herhangi bir yargı ortaya atamam. Ayrıca herkes için farklı nedenler olduğu ve bu nedenlerin kendi aralarında bünyeden bünyeye farklı ağırlıkta etkiler yarattığı da kuvvetle muhtemeldir. İzninizle, kendi tespitlerim doğrultusunda olası sebepleri açıklamaya başlıyorum:

Ulaşım: Bu mesele özellikle zorlu ülkelere yapılacak yolculuklarda daha yoğun hissedilmektetir. Pek çok gezgin için havaalanı ile şehir merkezi arasındaki ulaşım büyük sıkıntı yaratabilmektedir. Ben kendi adıma ineceğim havaalanından şehir merkezine giden bir raylı sistem olduğunda havalara uçuyorum. Raylı sistemli ulaşım araçları hem erişebilirlikleriyle, hem bütçe dostu olmalarıyla, hem zamandan kazandırmalarıyla, hem de yolcunun nerede binip nerede ineceğini nokta atışı göstermeleriyle büyük nimet. Aksi takdirde gariban turistler havaalanı çıkışlarında soteye yatmış vahşi taksi şoförlerinin arasına, tıpkı piranalarla dolu bir havuza girermiş gibi dalmak zorunda kalıyorlar. Bu taksici tacizi haliyle nispeten geri kalmış ülkelerde çok daha ısrarcı bir hal almakta. Bununla birlikte şehir içinde çalışan sistemli bir otobüs, tramvay, metro ağının olmaması da ayrı bir handikap. İnsan çoğu zaman nereden bilet alacağını, nasıl bir bilet alacağını, nereden binip nerede ineceğini vs. kestirmekte ciddi güçlükler yaşayabiliyor. Bu şartlar altında, seyyahlar kendilerini kaotik bir curcunanın içinde bulabiliyor ki seyahatin huzuru ciddi biçimde baltalanabiliyor. 

 

Maddiyat: Hatırlıyorum da, çok sevdiğim Bir Erkek Bir Kadın dizisinin bir bölümünde, cimri koca Ozan eşi Zeynep ile beraber kalacakları otelin ödemesini yaparken ücretin Euro üzerinden alındığını öğrenip kısa süreli bir şok geçirmiş ve şu cümleyi kurmuştu "Hani şu bir tanesi iki buçuk lira olan Euro mu?" Bu kur farkını hazmedemeyen Ozan acaba şimdilerde üç katına vurmuş Euro ile ilgili ne düşünürdü? Bazen içten içe 5, 6 gibi kurların kıymetini bilmeli miyiz, beş yıl sonra kur şimdikinin 3-4 katına çıkarsa bu günleri özlemle yâd eder miyiz diye düşünürüm ara sıra. Bazen de zavallı Myanmarlıları, Bolivyalıları, Ganalıları düşünüp halime şükrederim. Ancak gel gelelim genellikle kur farkından doğan, bazen de bazı spesifik ülke ya da şehirlerin anlamsız pahalılığından kaynaklanan maddi kaygılar insanı ikileme düşürebilmektedir. Buna uçuk otel ve uçak masrafları da eklenince orta halli bir Türk vatandaşının maliyetini düşünmeden, gönül rahatlığıyla seyahate çıkabilmesi neredeyse imkansızdır. Başta da ifade etmiş olduğum gibi seyahatin planlanması aşamasında bu çok göze batmaz, insan o heyecanla istemeden de olsa olası maliyetleri en alt sınırdan hesaplar ancak tarih yaklaştıkça reel değerler göze batmaya başlar. İşte o zaman, ufaktan da olsa bir sıkıntı basıverir insanı.

person-holding-coin-1602726.jpg

Kazıklanma fobisi: Şimdi bu başlığı bir üsttekinin içerisinde değerlendirebileceğimizin farkındayım. Ancak bana kalırsa bu bambaşka bir başlık olmalıdır. Zannımca kazıklanmak insanın cebinden çok onuruna dokunan bir unsurdur. Kazıklanılan maddi seviyeden çok açgözlü yerel halkın her birinin, cepleri para dolu olduğu sanılan turistlerden paylarında düşeni alma arzuları esas tehlikeyi meydana getirmektedir. Taksicisi ayrı yerden, incik boncukçusu ayrı yerden, çoluğu çocuğu ayrı yerden sıkıştırır insanı. Hepsi, bu egzotik pastadan küçük lokmalar alsalar da genel toplamda ortaya vahim bir tablonun çıkması kaçınılmazdır. Yine de dediğim gibi meblağ çok da huzursuz etmez. Devamlı canlılığını koruyan hararetli bir kazıklanma tehditine karşı, durmaksızın teyakkuzda olmak yorar asıl. Ve 1 Euro dahi olsa kazıklanmak can acıtır. Turistler ise yolunmayı bekleyen, ciğerleri yağ bağlamış besili kazlardan başka bir şey değildir.

Konaklama: Konaklama mevzusu, seyahat sırasında beni devamlı ikileme düşüren konulardandır. Çoğu zaman tasarruf yapmak adına Couchsurfing'e yönelirim. O olmazsa hostellere bakarım, o da olmazsa otelleri irdelerim. Eğer birkaç kişilik bir grup söz konusuysa Airbnb'ye yönelirim. Bazen de, özellikle dönüş uçuşumun saatine göre havaalanlarında gecelemekten çekinmem. Couchsurfing şüphesiz bir seyyah için en iyi alternatif. Hem herhangi bir maddi karşılık gerektirmemesi hem de yerel halk ile sağladığı yakın ilişkiler saysinde özellikle rahatından ödün vermeye hazır olanlar için ideal. Airbnb ise konforlu ve ekonomik bir yaşam alanı sunsa da bence kalabalık gruplar dışında pek mantıklı değil. Hem Couchsurfing hem de Airbnb kişiler ile iletişim kurarak bağlantı sağlandığından yabancı dil seviyesine güvenmeyenler için korkutucu olabilmekte. Bunun haricinde evlerin şehrin varoş kısımlarından çıkabilmesi, evlerin şartları vs. gibi bilinmezlikler göz korkutabilir. Kimi zaman yanıltıcı internet bilgileri ile pazarlanabilen hosteller de benzer soru işaretleri taşımaktadır. Dahası, kimi zaman 9-10 kişiyle paylaştığınız odalarda dünyanın neresinden nasıl tiplerle karşılaşacağınızın yarattığı bilinmezlik de etkili olabilmektedir. Oteller ise bu anlamda en güvenilir seçenek olsalar da maddi anlamda ciddi külfet yaratabilmektedirler. İşte bütün bunların toplamı seyyahı derin düşüncelere gark edebilmektedir.

Pasaport kontrol: Pasaport polislerinin, her türlü belgeniz eksiksiz olsa da tipini beğenmedikleri turistleri ülkeye almama gibi bir tasarruflarının bulunduğu şehir efsanesi midir yoksa gerçek midir bilemem. Sağdan soldan duyduklarım beni gerçek olduğuna inanmaya itiyor. Bunun gibi keyfi uygulamaları bir kenara bırakırsak ülkelerin uyguladıkları çarpık bir kota sistemi olduğu ve sadece bu "geri çevirme" kotasını doldurmak için insanları rastgele gerisin geri yolladıkları da bilinmektedir. Ayrıca, özellikle aralarında siyasi soğukluk olan ülkeler gariban turistlere anlamsızca eziyet çektirmektedir. Bir de bazı ülkeler vardır ki -sana diyorum İsrail- "yok şuraya gidersen seni almam, yok buraya gidersen seni sokmam" gibi sevgili triplerine girerek bizleri tercih yapmak zorunda bırakmaktadır. Tüm bu manasız prosedürler yüzünden hâla daha pasaport kontrol sırasına girdiğimde ufaktan bir gerilirim.  

Her daim gerilimli olan pasaport kontrolleri.

Güvenlik: Can ve mal güvenliği bir seyyahın şüphesiz birincil endişesidir. Diğer pek çok başlık gibi bu da ziyaret edilecek yer ile doğru orantılı kuvvette hissedilmektedir. Pek çoğumuz Avrupa'ya yapacağımız seyahatlerde güvenlikten yana dertlenmeyiz ama Güney Amerika ya da Afrika ülkeleri ciddi biçimde huzursuzluk yaratır. Ne yazık ki bunun önüne geçmenin kesin bir yolu da yoktur. Bu tarz tehditkâr bölgelere turlarla gitmek bir seçenek olabilir.

Turistlere bakış açısı: Turistlere bakış açısından kastım destinasyona bağlı olarak gidilecek yerdeki yerel halkın, turistleri yolunacak kazlar veya lanet olasıca beyazlar -yahut zenciler- şeklinde tanımlayabiliyor olmasıdır. Bunun bir de siyasi versiyonu vardır ki özellikle Türk halkı için mutlak şekilde geçerliliği söz konusudur. Ermenistan, İsrail, Yunanistan gibi tarihsel olarak yıldızımızın barışmadığı pek çok ülkeye yapılacak ziyaretlerde Türk vatandaşları endişe duymaktadır. "..............da/de Türkleri hiç sevmezler." cümlesi eminim pek çoğumuzun kulağına çalınmıştır ve bu nefretin fiziksel ya da sözlü olarak dışarıya vurulabilme ihtimali her turistin zihninde yer etmektedir. Bunun yanı sıra yerel halkın, turistlerin neredeyse aldıkları nefesten para istemeleri de her milletten turisti bunaltabilmektedir.

Üşengeçlik: Aylarca köpek gibi çalışmışsın, günlerce sabahın altısında yedisinde kalkıp metrobüste savaşlar vermişsin, binlerce lira kira ödeyip de otel muamelesi yaptığın evine gecenin köründe dönüp doğruca yatağa vurmuşsun kendini... Sonra kırk yılın başı birkaç günlük izin yakalamışsın, kalkıp bu iznini de çeşit çeşit ülkelerde geçireceksin öyle mi? Zamandan kazanmak için sabah saat 07.50 uçağına bilet almışsın. Uçağa yetişmek için saat 04.30'da uyanıp yola çıkmışsın. Mevsime bağlı olarak soğuk havayla mücadele etmişsin. Havaalanının bitmek bilmeyen güvenliklerinden geçmişsin. Check-in yapmak için sıra beklemişsin. Pasaport kontrolü için sıra beklemişsin. Kısa zamanında gittiğin yerden tam randıman alabilmek için günde 10 saat yürümüşsün. Instagram için birkaç düzgün poz yakalayıp eşe dosta götürmek için magnetleri almışsın. Dönüşte yine zamandan kazanmak için gece 23.05 uçağına bilet almışsın. Duty Free'de ucuzluk peşinde koşmuşsun. Gece yarısı evine varmış, sabah erkenden kalkıp işe gideceğin için kendini doğruca yatağa atmışsın. Ya da tüm bu süreci sıcak evinde, yumuşak yatağında, üstünden çıkarmadığın pijamalarınla televizyonun karşısında geçirmişsin... Söyleyeceklerim bu kadar. 

Elimden geldiğince, dilimden döndüğünce PTS'yi sizlere açıklamaya çalıştım dostlar. Herkes aynı dertlerden muzdarip olmayabilir elbette. Örneğin aranızda maddiyatı pek fazla umursamayanlar çoğunluktadır, umarım. Her ne şekilde olursa olsun az ya da çok PTS pek çok seyyah için bir realitedir. Bununla baş etmenin yolu her seyyahın kendi bünyesinde yatmaktadır. Bazı seyahatlerden önce ben de PTS'nin pençesine düşmüştüm ancak zaman içerisinde, seyahat her ne kadar kötü geçse de oralara gittiğimden pişman olmadığımı gördüm. PTS'nin üstesinden böyle böyle gelir oldum. Eğer olur da siz de PTS'ye yakalanırsanız yalnız olmadığınızı ve PTS'nin çok da ciddiye alınmaması gerektiğini aklınızdan çıkarmayın. 

Tembellik seyyahlığın bir numaralı rakiplerindendir.
Cebu -_ Bohol🛳️🛳️_#travel#traveller#in

Not!!!

Bu blog bir rehber değildir. 

Bu blog, hayattaki tutkuları yemek yemek ve seyahat etmek olan birinin maceralarını içermektedir. 

Bu blog, gidemeyenlere tüm çıplaklığıyla seyahati yaşatmak içindir.

Bu blog her şeyden önce kendim için hatırattır!

Yol arkadaşlığı için...

  • Instagram - Siyah Çember
bottom of page